bunu niye buraya koydunuz bilmem, ayrıca sonradan hiçbir yorum da yapmadınız amacınızı bilmiyorum.
ama biz türkler kolay gaza gelen mutlu mesut yaşayan insanlarız, üstelik şimdi bir zafer sarhoşluğu içindeyiz, ben de birşeyler gazlayayım madem...
bie seçim daha bitti, yeni yönetim on yıldır iktidarda ve eskileri gibi sanırım bir aksilik olmazsa (eskiler 1950'den beri ara sıra küçük kesintilerle 50 yıl devam etmişti) demek ki 30-40 yıl daha iktidarda kalır. önceki 50 yılda artı son on yılda türkiyenin içinde bulunduğu durum şu:
gelir adaletsizliği bakımından dünyanın önde gelen ülkelerinden...
bebek ölümlerinde dünyada ilk sıralardan hiç kopmayan...
yolsuzluk ve rüşvet liginde hep önde olan...
okuma oranlarında gelişmiş toplumlara göre yirmibin kez daha az okuyan (sadece bir rakam vereceğim: japonyada bir kişi yılda ortalama 20 kitap okuyor, fransada 15... türkiyede ise 12000(onikibin) kişi yılda ancak bir kitap okuyor!!! yani japonyaya göre yirmidörtbin kez daha az...)
yabancı dillerden türkçeye çevrilen bilimsel makalelerin oranı günbe gün düşmekte...
dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanan, en pahalı iletişim vergisinin var olduğu bir ülkeyiz...
düzgün vergi toplayamamanın en belirgin özelliği olan dolaylı/dolaysız vergi oranının en yüksek olduğu ülkelerin başındayız...
yarısı kayıt dışında olan ekonomisini bir türlü kayıt altına alamayan (aslında almayan işine gelmiyor çünkü) bir ülkeyiz...
OECD ülkeleri arasında lise mezunlarına yaptırılan okuduğunu anlama anketinde (2010 yılı) 136 ülke arasında 109. sırayı kaptık... neyseki bizden daha kötü 27 ülke daha var dünyada demek ki...
eğitim sisteminde (orta okul ve lisede) herkese zorunlu olan bir dili-ingilizce örneğin- öğretmeyi bir türlü beceremeyen bir ülkeyiz...
daha önceden üniversite giriş sınavlarında devletin çeşitli yüksek! kademelerindeki insanların(subay, hakim,savcı, polis vs...) çocuklarına cevap anahtarlarını veren şimdi ise bunu bir cemaate bağlılıkla ilişkilendiren bir toplumuz...
ama biz mutluyuz. öyle ki PICASSO'ya o ünlü GUERNICA tablosunu yaptıran ispandaki iç savaşın en vahşi olduğu bir dönemde oraya giden Yahya Kemal Beyatlı adlı şairimiz dönüşte Endülüste Raks isimli şiirini yazabilmiştir. Sonradan bu şiir bestelendi ve şarkı yapıldı; zil şal ve gül diye başlar, insanların boğazlandığı bir yeri güzel ispanyol kadınlarının inceliğinde böyle anlatırız...
Şiir deyince; üstad PUŞKİN'in yaptığı gibi dünyanın en güzel şiirlerini yazıp sonra da kahramanca ve asil bir ölüme bile bile gitme cesaretini gösteremeyen bir toplumuz. Çünkü bizde mertçe düello geleneği yoktur, bizde pusu kurma vardır. O yüzden olsa gerek sayısının dahi bilinmediği (kimi bin diyor kimi onyedibin) faili meçhul cinayetler vardır. devlet eliyle işletilmiş olduğu için cinayeti işleyenler otuz yıldır bulunamamıştır, bulunmayacaktır da...
bize doğruyu söyleyenleri de sevmeyiz çünkü atasözümüz var; doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar diye... ya yakarız, ya keseriz, hiç bir şey yapamazsak kovarız gitsin memleketimizden...çünkü ya sevecek ya da terkedecektir ülkeyi böyleleri... bize tatlı masallar gerek yastığa başımızı huzur içinde yaslatacak, her türlü pisliğimizi unutturacak...
önceden bu yukarda sıraladığım bilgilerin kaynağı olan çeşitli istatistikleri öğrenmek zordu, şimdi dünya küçüldü, her türlü bilgiye ulaşmak kolaylaşınca işler daha iyi yürüyecek zannediyor insan mutlu bir şekilde değil mi...
ama yönetimler buna da bir çare buldu... (bu şimdi tüm dünyada geçerli sadece ülkemizde değil haksızlık etmeyeyim) o da şu: beyinleri gereksiz bilgilerle doldurmak, türkçesi beyin ishali yapmak...
bir sürü abuk sabuk yarışmalar, diziler,
baldır bacak ooh ne güzel hayat!!!
seçim zamanı bol bol vaat...
biraz ulüfat...
yan gel de yat...
Mutluyum, mutlusun, mutlu...
Ne mutlu!!!